ERGENLİK ÇAĞI VE CİNSEL YAŞAM
- yusufucbas
- 4 Kas 2021
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 8 Kas 2021
ERGENLİK ÇAĞI VE CİNSEL YAŞAM
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 10-19 yaş arası bireyler ergen ve 15-24
yaş arası bireyler de genç olarak adlandırılır. Genç bireylerin, içinde
bulundukları ekonomik, toplumsal ve sosyal durumlara göre farklı
ihtiyaçları vardır. Bu nedenle daha çok anlaşılmaya, dinlenmeye ve
birebir ilgiye gereksinim duyarlar. Ergenlikte beslenme, çocukluk döneminde olduğu gibi çok
önemlidir. Bedenin mecazen ikinci doğumunu yaşadığı bu dönemde
hızla büyüyen vücut, daha fazla besine ihtiyaç duyar. Beslenmeye
gereken önem gösterilmezse kalıcı sorunlar görülebilir. Kızlarda
kalça kemik yapısının yeterince gelişmemesi, besin eksikliğinden
kaynaklanan küçük göğüsler, her iki cinsiyette de bodurluk gibi
durumlar buna örnektir.
Bu dönemde görülen en tipik davranış değişimi, cinsel kimliğin,
yalnızca mavi ve pembe eşyalardan ibaret olduğu dönemden sıyrılıp
düşüncelere ve hareketlere dönüşmesidir.
Ergenlik sürecindeki kişiler, rol modellerinden, ihtiyaç duydukları
ilgiyi ve anlayışı sağlayamadıkları takdirde, kendi değişimlerinden
utanacaklar ve bu dönemi gizlice yaşamaya çalışacaklardır. Kaygı ve
panik halindeyken, sorumluluğunu üstlenemeyecekleri davranışlarda
bulunacaklardır. Bu davranışlardan en önemlisi, erken cinsel ilişkidir.
İlgisiz aile, ekonomik durum, baskı, kültür gibi birçok faktör, ergenlik
sürecindeki bu bireyleri, sonuçlarının neler olduğunu bilmedikleri
erken cinsel ilişkiye yönlendirecektir.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, istenmeyen gebelik, cinsel organ
gelişiminde bozukluklar, erken cinsel ilişkinin bazı olumsuz
sonuçlarındandır.
Ergenlik yaşı ortalama olarak belirtilmiş olsa da, her çocuk için
ergenliğe geçiş dönemi birbirinden farklıdır. Bu yüzden, ergenliğe
geçişin bir hüner değil biyolojik durum olduğu, bu durumu herkesin
yaşadığı ve yaşayacağı anlatılmalıdır. Erkeklerde genelde ergenliğe
geçiş yaşı 12-14 arası, kızlarda ise 10-12 arasıdır. Bu dönemlerde kısa
zamanda dikkat çekici bir büyüme görülür. Buna büyüme atılımı
denir. Erkek çocuklarda ergenlik belirtileri, vücutta kıllanma, penis
büyümesi, testis büyümesi ve büyüme atılımı olarak gözlenir. Erkek
çocuklarda ergenliğin ilk belirtisi genelde testis büyümesidir.
Testisler büyür, testislerin içinde bulundukları deri tabakasının rengi
koyulaşır ve pütürleşir. Bu belirti 9,5 ile 13 yaşlar arasında görülür.
Penis büyümesinde de benzer durumlar gözlenir. Penisin boyu uzar,
rengi koyulaşır ve penis kalınlaşır. Meni ilk kez bu evrede gelmeye
başlar. Genelde uyku halinde geldiği için bu döneme ıslak rüya adı
da verilir.
Büyüme atılımında erkek sesi kalınlaşır, vücut kıllanır, sakal ve bıyık
çıkar. Kız çocuklarda ergenlik belirtileri sırayla meme gelişimi, cinsel
organ çevresinde kıllanma, büyüme atılımı ve adet kanamasının
başlamasıdır. Meme büyümesinin başlangıcı 8-13 yaşlar arasında
görülebilir. Sonraki süreçte cinsel organ çevresi önceleri seyrek ve
ince tüyler halinde, sonra koyu renkli kıllarla çevrelenir. Kalçalar
genişler, kilo alma görülür; en son ise adet kanamaları başlar. Adet
kanamaları, üreme sisteminin olgunlaştığının en önemli belirtisidir.
Ergenlik sürecinde ergenler vücutlarını tanımak için, bedenleriyle
fazlaca ilgilenirler. Karşı cinsin bedenine merak uyanır.
Bedenlerindeki değişimin onlar için hem sosyal hem de kişisel bir
anlamı vardır. Diğer yandan sürekli değişen vücutlarına güvensizlik
hissederler. Aynı cinsiyettekiler, birbirleriyle daha çok iletişim
halinde bulunmaya başlarlar. Karşı cinsle ilgili cinsel fanteziler
başlar. Sonraki dönemde karşı cinsle duygusal ve cinsel paylaşım arzusu
doğar. Bu dönemde öpüşme ve giysilerin altından okşamalar
yaşanabilir. 16-17 yaş civarına gelindiğinde kısa süreli duygusal
ilişkiler başlar. Öpüşme ve okşamayla ilgili uygun davranışlar
konusunda kaygılar yaşanır. İletişim ve ilişkiler daha da önem
kazanır. 18-19 yaş civarında ise ergen artık duygusal açıdan uzun
süreli ilişkilere hazırdır.
Gençlik dönemi, bir yandan da, ergenlik sürecindeki arayışların,
soruların ve kaygıların son bulacağı bir dönemdir. Bu dönemde genç
insanlar sordukları sorularla ve sorularına buldukları cevaplarla tüm
yaşayışlarının, kültürlerinin, içinden geldikleri ailelerin ve
benliklerinin birer yansıması gibidirler. Sürecin sonunda artık kendi
kimliklerini oluşturmuşlardır.
Süreci sağlıklı atlatmış bir birey, "Ben kimim?", "Ben neyim?" gibi
sorulara rahatlıkla net cevaplar verebilir. İçsel zekânın gelişmişliği,
bireyin bu süreci sağlıklı yaşamışlığı ile doğru orantılıdır.
Kişi, oluşturduğu cinsel kimlikle, cinsel yakınlık ve cinsel
davranışlarını belirler. Cinsel yakınlık, cinselliğin beden teması ile
zevk duyacak şekilde yaşanmasıdır. Çiftler haz duygusuyla sohbet
etmek, dokunmak, sarılmak, cinsel birleşme gibi ihtiyaçlarını
paylaşırlar. Cinsel davranış ise kişinin cinsel olarak ne yaptığı ile
ilintilidir.
Fanteziler, eş arama, mastürbasyon, cinsel istekleri belli etme ve
doyurma ile ilgili yapılan tüm davranışlardır. Fakat bu davranışların
tümü, kişinin bedeni ve zihniyle birebir bağlantılı olduğundan,
kaçınılmaz şekilde bazı sonuçlar doğuracaktır. Bu yüzden birey,
katlanamayacağı sonuçlarla karşılaşmamak için, zaman zaman haz
ertelemeyi bilmeli, kendini kontrol edebilmelidir. Cinsel kimlik, bu dönemin en önemli unsurlarından biridir. Kadın
veya erkek olmak, cinsiyetin toplumdaki yeri, kabulü, rolleri gibi
cinsel kimliği açıklayan konuların zihinde netlik yok saydığı tüm
değerler ve yargılar, kişinin altından kalkamayacağı boyuta gelebilir
ve kişinin ruh sağlığında olumsuz etkilere yol açabilir.
Kategorideki kişilerin birbirlerinden farkları, yaşayışları, seçimleri ve
eğilimleridir. Sözgelimi homoseksüel bir kadın kendini erkek gibi
hissetmez. Bu, yalnızca cinselliği yaşayışıyla ilgili bir durumdur.
Cinsel eğilimler eylem, düşünce ve eğilim biçiminde görülebilir.
Bunların dışında, sahip olduğu biyolojik cinsiyeti reddeden bir başlık
daha vardır.
Cinselliğini ne şekilde yaşıyor olursa olsun kişinin sağlıklı bir ruh
haline sahip olabilmesinin en önemli yolu, kendisine yaşadığı ana
dek kılavuzluk eden ailesinden geçer. Çocukluğu artık terk etmiş
ergen, büyüme atılımından dolayı kendini yetişkin gibi görme
eğilimindedir; fakat sosyal statüsü ve akli erişkinliği buna izin
vermez. Eğer aile, çocuğunun bu bocalamasını idrak edemeyip
çocuğuyla rekabet içine düşerse, çocuğuna atlatması zor travmalar
vermiş olacaktır.
Şu an günümüzde, bilinen tarihteki en büyük genç nüfus
yaşamaktadır. Dolayısıyla cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve
istenmeyen gebelikler dünyanın en önemli sağlık sorunları
arasındadır. Bu durumu önlemenin yolu, genç insanları kabul
etmekten geçer. Kabul edilmiş genç, kabul etme eğiliminde
olacaktır ve cinsel konularda eğitilmekten utanmayacak,
çekinmeyecek ve kaçmayacaktır
Değişmekte olan kültürel yapı sebebiyle ergenliğe geçiş yaşında
düşüş, evlilik yaşında ise yükselme, içinde bulunduğumuz zaman
diliminde gözlenen bir gerçektir. Bu durum Asya'dan Avrupa'ya
doğru gidildikçe daha da belirginleşmektedir. Genç insanların eğitim eksikliğinin olumsuz sonuçlarından biri ise
erken yaşta başlayan cinselliğin biyolojik etkileridir. Erken gebelik,
ergenin ruh sağlığını olumsuz etkilemesinin yanı sıra, yüksek oranda
ölümlere de yol açmaktadır. İstenmeyen gebeliklerin önlenmesinin
önündeki en büyük engel, yetersiz ve yanlış bilgilendirme, aile
baskısı, partner baskısı gibi durumlardır. Ayrıca gebelik önleyici
ilaçların yan etkileriyle ilgili önyargı da bu duruma dâhildir.
Medya yönlendirmesi, akran baskısı, göç veya kentleşme gibi
durumlara maruz kalan genç insanlar istenmeyen gebelikle karşı
karşıya kalabilirler. Bazı kültürlerde ise kadınların erken yaşta evlenip
gebe kalması desteklenmektedir.
Çiftler her zaman karşı cins olmak durumunda değildirler. Çiftlerin
bu durumlarını, bireylerin cinsel yönelimleri belirler. Cinsel
yönelimler heteroseksüel, biseksüel veya homoseksüel şekilde
olabilir. Her kategoride kişinin cinsiyeti ne olursa olsun, bedensel
cinsiyetleri ve cinsel kimlikleri aynıdır.
Türkiye'de genç insanların yeterince bilgilendirilmemesinin
sebeplerinden biri de toplumsal tutumdur. Cinselliğin hala yasak ve
ayıp olarak görülmesi, konuşulmaması, ergenlerin deneme yanılma
yöntemine yönlenmesine ve denemelerini gizlemesine yol
açmaktadır. Her ne kadar ilköğretimde fen bilgisi dersinin üreme
konusunda cinsel bilgiler verilse de, üniversitelerde ve liselerde
küçük örneklem gruplarıyla yapılan çalışmalarda bu bilgilerin yeterli
olmadığı saptanmıştır.
Toplumun çok farklı kültürleri ele alındığında, Türkiye'de kadınlarda
ilk cinsellik yaşı ortalama 19,5'tur. Evlilik yaşı ise son yirmi yıla
baktığımızda en sağlıklı seviyededir. Gençlik dönemindeki evli
kadınların önemli bir kısmı gebelik istemekte ve hiçbir yöntem
kullanmamaktadır. Bu da gösteriyor ki Türkiye'de evli olan genç
kadınların doğurganlıkları yüksektir. Erkeklerde ilk cinsellik yaşı kadınlardan daha erkendir fakat diğer
ülkelerden daha geçtir. Bunun sebebi toplumsal yargılardır.
Türkiye'de ilk cinsel deneyim yaşında doğudan batıya bir azalma
görülür. Ortalama yaş 19 olarak saptanmıştır.
Türkiye'de üniversite gençliği, kırsala oranla ilk deneyimde büyük
farklar gösterse de cinsellikle ilgili bilgileri yetersizdir. Ayrıca büyük
bir kısmı, cinsel sağlık ve üreme konularında herhangi bir hizmet
almadıklarını belirtmişlerdir. Eğitim durumu düştükçe ve kırsala
gidildikçe, bekâretle ilgili tabulara onay veren bireylerin artışı,
Türkiye'de yapılan araştırmaların sonuçları arasındadır.
Sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşamın yolu, cinsellikle ilgili doğru
kararlar vermekten geçer. Davranışlarının sorumluluğunu almak,
bireye karşılaşacağı güçlüklerle baş edebilme yetisi sağlar. Bu
durumdaki en etkili faktör, empati yeteneğidir. Haz ertelemek her ne
kadar zor gibi görünse de, gençler bunun karşılığını sağlıklı bir cinsel
yaşam olarak alacaklardır. Yalnızca cinsellikte değil, her alanda, genç
bireylere "hayır" demenin suçluluk duygusuna sebep olmayacağı,
"katılmıyorum" demenin kızgınlık ifadesi olmadığı, yardım istemenin
acizlik sayılmadığı anlatıldığında, sağlıklı mesajlarla birlikte sağlıklı
bir cinsel yaşam da sunulmuş olur.
Gelişmiş ülkelerde de, gelişmekte olan ülkelerde de cinsel yolla
bulaşan hastalıkların görülme oranı artmaktadır. Kadınlar bu
hastalıklar karşısında erkeklere göre daha hassastırlar. Genç insanlar,
yetersiz eğitim sebebiyle bu hastalıkların teşhisinde yetersiz
kalmaktadırlar. Yine aynı sebepten hastalığın tedavisine de
başlayamamaktadırlar. Ancak cinsel yolla bulaşan hastalıklarda tam
tedavi şarttır. Taciz gibi istenmeyen durumlarda ise sağlık
personeline çok büyük sorumluluk düşmektedir. Hastanın fiziki
durumunun yanı sıra psikolojik durumu da kesinlikle göz önünde
bulundurulmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı 2000 yılından beri bu konuyla ilgili ek
çalışmalar yapmaktadır. Türkiye'de sosyal, ekonomik ve kültürel
faktörler, cinsel eğitim bilgi kaynağı üzerinde rol oynamaktadır. Aile,
arkadaşlar, çevre, eş bunlardan bazılarıdır.
Aile planlaması, üremede kontrol işlevini görür. Bu her çiftin
isteyerek bebek sahibi olması anlamına gelir. İstenerek doğmuş
çocuğun psikolojisi, alacağı aile terbiyesi, vereceği kararlar,
istenmeden dünyaya gelmiş çocuğunkinden daha sağlıklı olacaktır.
Gelişmekte olan ülkelerde genelde kadınların eğitim seviyesi
erkeklere göre daha düşüktür. Anne olma yaşları erkendir. Anne
olmanın biyolojik kriterleriyle birlikte, psikolojik durum da göz
önünde bulundurulmalıdır. Genelde yirmi yaşından önce doğum
yapmış kadınlarda anne ve çocuk sağlığında olumsuzluklar daha sık
görülür. Bu durumun önüne geçmek için, ister evlilik öncesi ister
evlilik sonrası gebelikten korunmak için uzman tıbbi yardım alınması
şarttır. Kadınlar, uzmanlardan, cinsel birleşme sıklığına göre
kendilerine en uygun gebelikten korunma yöntemini öğrenip
uygulayabilirler.
Cinsel istismara uğramış gençlerde zedelenmiş cinsellik görülür. Bu
durum istismara uğrayan gencin az evvel de belirtilen en temel insan
haklarından biri olan cinsellik hakkından mahrum kalmasına yol
açar. İstismar ne kadar küçük yaşta yaşanmışsa, uygunsuz cinsel
davranış gösterme ihtimali o kadar artar. İstismara uğrayan kişi,
güvendiği kişiler tarafından korunup kollanmadığını düşünür,
ihanete uğradığına inanır, acizlik hisseder ve damgalanacağı
kaygısını yaşar. Çocuk, bu duygularla başa çıkmak için bazı belirgin
davranışları sergiler fakat bu davranışlar her zaman
gözlemlenemeyebilir.
Birleşmiş Milletler tarafından en utanç verici insan hakları ihlali
olarak gösterilen namus adına işlenen cinayetler, maalesef ki
ülkemizde oldukça yaygındır. Erkeğin kendi namusunu kadını kontrol etmek olarak görmesi,
bunun adına kadınları öldürmesi ve toplumda kabul görmesi direk
olarak eğitim eksikliği ve toplumsal tabularla alakalı bir durumdur.
Namus adına cezalandırma, yalnızca cinayet şeklinde olmaz, değiş-
tokuş gibi, ailedeki diğer kadınları da mağdur edecek
cezalandırmalar mevcuttur. Bu durumun önlenmesi için, bu
durumun yaşandığı bölgelerde örgütlenmek, ortamdaki umutsuz
atmosferi dağıtmak ve çare üretmek öncelikli hedef olmalıdır.
Ergenlerin büyüme ve gelişme sürecinde cinsellikle ilgili olumlu
mesaj almaları, ileride toplumsal tabuları sorgulamaktan
çekinmemeleri ve kendi çocuklarına olumlu bir cinsel eğitim
verebilmeleri adına verimli bir yaklaşım olacaktır. Böylece ergen, bu
dönemde yaşadığı değişimlerin normal olduğunu bilecek, yalnızca
sorumluluğunu üstlenebileceği davranışlarda bulunacaktır. Cinsel
eğitim programlarında hedef ve içeriğe odaklanılmalıdır. Cinsel
eğitimle ilgili yapılan araştırmaların hiçbirisinde teşvik edici unsura
rastlanmamıştır. Aksine, güvenli cinsel ilişki yüzdesinin arttığı
saptanmıştır. Akran liderliği modeli de, akranların birbirleriyle daha etkili iletişim
içinde bulunmasını sağlayan bir diğer modeldir. Burada, benzer
konumdaki insanların birbirlerini daha iyi dinlemeleri, anlamaları
avantajı kullanılır.
Dünyanın birçok ülkesinde farklı cinsel eğitim programları
uygulanmaktadır. Ülkemizde ise ortaöğretim kurumlarında
birbirinden bağımsız bazı programlar uygulanmaktadır. Ayrıca MEB
ve bazı sivil toplum kuruluşları konu üzerinde çalışmaktadırlar fakat
yeterli sayıda gence ulaşamamaktadırlar. Örgün öğretim, cinsel
eğitimin tam olarak verilebileceği önemli bir fırsattır.

Comments